“Aşure ayı, fark gözetmeden kutlanan ortak bir gelenektir”
Egeli bilim insanı Prof. Dr. Temizkan, aşure geleneğinin anlam ve önemini anlattı
“Aşure ayı, fark gözetmeden kutlanan ortak bir gelenektir”
Mehmet Bilge – Ayşe İrem Kihtir – Yağmur Onurlubaş
Aşure Ayı adıyla da bilinen Muharrem ayının onuncu günü, farklı toplumlarda ve ülkelerde çeşitli şekillerde kutlanıyor. Muharrem ayı ile birlikte evlerde kaynamaya başlayan aşure tencereleri toplumsal bağlılığı da kuvvetlendiriyor. Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Temizkan, aşure ayının önemine değinerek bu aya ilişkin açıklamalarda bulundu.
Prof. Dr. Temizkan, “Bu güne özel olarak hazırlanan yiyeceğin ilk defa Hz. Nuh’un gemisinde pişirildiğine inanılmaktadır. İnanca göre, yanlarına aldıkları bütün yiyecekleri tükenmek üzere olan Hz. Nuh ve yakınları, kalan bütün malzemeyi büyük bir kaba koymuş ve karıştırarak pişirmiştir. Bu yemeğe, geminin Aşure Günü karaya oturması dolayısıyla da ‘aşure’ adı verilmiştir” dedi.
Türk halkının Aşure Günü’nü aşure yaparak kutlaması, Hz. Hüseyin’in ve kendisiyle birlikte olanların Muharrem ayının onuncu günü şehit edilmelerinden dolayı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Temizkan, “ Hz. Ali ve soyuna karşı beslenen sevgi, mezhep farkı söz konusu olmaksızın bütün Türklerde ortaktır. Hz. Hüseyin’in başına gelenler de, Türk milleti tarafından hiçbir zaman onaylanmamıştır. Burada, akıllara ‘Hz. Hüseyin ve yakınlarının şehit edilmesi niçin ve nasıl kutlanır?’ şeklinde bir soru gelebilir. Ancak bu gün, aynı zamanda Hz. Hüseyin’in oğlu Zeynelâbidin’in Kerbela katliamından sağ olarak kurtulduğu gündür. Hz. Muhammed’in soyu kızı Fatma ve damadı Hz. Ali üzerinden devam etmiştir. Dolayısıyla, soyun devamı Zeynelâbidin’in sağ kalması sayesinde mümkün olmuştur. Bu da, kutlanmaya değer bir hadise olarak değerlendirilmiştir” diye konuştu.
“Aşure günü oruç tutmak sünnettir”
Aşure Günü oruç tutmanın sünnet olduğunu ifade eden Prof. Dr. Temizkan, “Aşure Günü oruç tutmak, Hz. Muhammed’in tavsiyesi ve sünnetidir
Hz. Peygamber’in sağlığında ve vefatından sonra bu tavsiyeye uyan çok sayıda insan olmuştur. Sünnî bir karakteri olan Osmanlı sarayı, Muharrem ayının onundan sonraki Cuma günü, halka aşure ikramında bulunmuş ve bu bir gelenek haline gelmiştir. Özellikle Alevî topluluklarda ‘Muharrem Orucu’ vardır. Muharrem ayının ilk on iki gününü, on iki imamı temsilen oruç tutarak geçirirler. On üçüncü gün, şükür kurbanı keserler. Kurbanın pay edilmesinden sonra, yine on iki imamı temsil eden on iki çeşit malzeme kullanarak aşure pişirirler ve ikram ederler. Aşure ayı da denilen Muharrem ayında aşure pişirip dağıtmak, Sünnî kesimlerde de bulunan bir gelenektir. Bu geleneğin hem Sünnî hem de Alevî kesimlerde bulunması, başka bir ifadeyle ortak olması da, vurgulanması gereken noktalardan biridir” dedi.
Aşurenin bir başka özelliğinin de kullanılan malzemeler arasında hayvanî bir ürünün bulunmaması olduğunu belirten Prof. Dr. Temzikan, “Aşurenin Hz. Nuh zamanından beri bilinen ve yapılan, daha çok Muharrem ayının onuncu günü meydana gelen Kerbela katliamının yıl dönümlerinde yapılan, bu vesileyle söz konusu katliamın hatırasının canlı tutulmasına katkıda bulunan, mezhep farkı olmaksızın bütün Türk halkı tarafından pişirilip ikram edilen, hiçbir hayvanî ürüne yer vermeyen ve bu özelliğiyle herhangi bir şiddet ögesi içermeyen geleneksel bir tatlı olduğunu söylemek mümkündür” dedi.