Özaşık, “Geleneksel Türk Tiyatrosu, Ramazan ile birleşerek popüler bir kültür yaratmıştır”
Çağatay Yiğit Akkaya
Dini ibadetlerin yanı sıra kültürel tınıları da içinde barındıran Ramazan Ayı, geleneksel Türk tiyatrosunun önemli temsillerinden Meddah, Orta Oyunu, Karagöz Hacivat ve Kavuklu ile Pişekâr, kadim kültürün temsillerini de içinde barındırıyor. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili Edebiyatı Bölümü Doktora Öğrencisi Orkun Özaşık; Ramazan Ayı ve Geleneksel Türk Tiyatrosu ile ilgili bilgiler verdi. Geleneksel Türk tiyatrosunun Ramazan Ayı’nın vazgeçilmez bir kültürel unsuru olduğunu söyleyen Özaşık, “Geleneksel Türk tiyatrosu denildiğinde akla hemen meddah, orta oyunu, köy seyirlik oyunları, Karagöz ile Hacivat gelmektedir. Bugün için doğal bir icra ortamında izleme imkânı bulmamız çok zor olan bu gösteri türleri, geçmişte halkın yaşamının bir parçası olarak asırlar boyu devam etti. Uzun kış gecelerinde, bayramlarda, törenlerde güldürmek ve eğlendirmek işleviyle icra edilen bu oyunlar, Ramazan akşamlarında da icra edilirdi” diye konuştu.
“Türk tiyatrosu en çok Ramazan ayı ve bayramlarda icra edilirdi”
Özaşık, “Bilindiği üzere, ay yılı esaslı olan Hicrî takvim, her sene on bir gün öne gelmektedir. Bu nedenle otuz küsur sene içerisinde Ramazan her mevsimde yaşanmaktadır. Geleneksel Türk tiyatrosu da bu duruma uyum sağlar ve özellikle sıcak yaz aylarında tutulan oruç sonrasındaki serin saatlerde veya iftarın erken yapıldığı uzun kış gecelerinde karşımıza çıkar. Meddah, kukla, Karagöz gibi oyunlar daha profesyonel oyunlardır. Bu oyunları, icra edenler kendi meslekleri yanında bunu da kendilerine meslek edinirler. Dolayısıyla, Meddah, kukla, Karagöz daha ziyade kent ve kasabalarda bulunmuşlardır. Meddah, kukla oynatıcısı veya Karagözcü için ya kalabalık bir yerde daimî olarak oynamak ya da modern tiyatronun ilk safhasında olduğu gibi kasabalara, köylere giderek ‘gezici’ bir şekilde oyun oynamak söz konusudur. Köy seyirlik oyunları ise daha çok köy insanının amatör temsilleridir. Dolayısıyla köy seyirlik oyunlarında ustalaşmaktan pek söz edilemez. Bunlar köylülerin kendi içlerinden çıkarmış oldukları bir ekiple yapılır. Neticede aralarındaki tüm farklara rağmen hepsinin icrasının en yoğun olduğu zamanlardan birinin Ramazan ayı ve ardından gelen bayram olduğu aşikârdır” dedi.
Ramazan Ayı’nın geleneksel Türk tiyatrosuna katkıları bilgi veren Özaşık, “Kimi yörelerde Karagöz Hacivat oyunlarının, Ramazan’ın her gecesinde oynanmak için, otuz ayrı metni vardır. Bu oyunlarda Karagöz ve Hacivat, her gece farklı bir konuda atışırlar. Çünkü Meddahlar, Karagözcüler ve kuklacılar Ramazan ayında izleyenlere farklı farklı hikâyeler anlatmak ve sıkılmalarını engellemek için farklı yaratımlarda bulunmuşlardır. Ramazan ayını uzunluğu ve hemen ardından gelen bayram bu gelişmeyi zorunlu kılmıştır. Ramazan ayı bu yönüyle bile geleneksel Türk tiyatrosu üzerinde olumlu bir etki sağlamıştır. Günümüzde geleneksel olarak icra edilmese bile, güncel icra mekânlarında kısmen de olsa varlığını sürdürmektedir” diye konuştu. Özaşık, “Türklerin İslamiyet’i benimsemesiyle bir Türk-İslam kültürü oluşmuştur. Yemeklerimiz, ritüellerimiz, geleneklerimiz, sembollerimiz ve benzer pek çok şey bu yönde değişip, dönüşmüştür. Geleneksel Türk tiyatrosunun alt başlıklarının hepsi için de durum böyledir. Ayrıca Türkler, diğer İslam coğrafyalarına nazaran çok zengin bir Ramazan kültürü oluşturmuştur. Ramazan eğlenceleri ise, geleneksel Türk tiyatrosu ile Ramazan kültürünün harmanlandığı bambaşka bir kültür başlığıdır. İşte bu birleşim geleneksel Türk tiyatrosunun İslam sonrasında daha farklı bir misyonla varlığını sürdürmesini sağlamıştır. Kısaca belirtmek gerekirse; geleneksel Türk tiyatrosu, Ramazan ile birleşerek popüler bir kültür yaratmıştır” dedi.
“Geleneklerimiz değişerek ve dönüşerek var olmaya devam edecek”
Geleneklerin dönüşerek var olduğunu vurgulayan Özaşık, “Her geleneğin, yaşanan çağ ile birlikte güncellenmesi son derece olağandır. Bu durumdan çok da hayıflanmamak lazım. Asıl mevzu, onu ne kadar ve nasıl güncelleyebildiğimizdir. Geleneksel Türk tiyatrosu, temelde vakit geçirmek, eğlenmek ve güldürmek amaçlarını taşımaktadır. O halde değişen dünya ile birlikte hayatımıza giren gazete, dergi, radyo, televizyon, bilgisayar ve telefonlara karşı ne kadar direnebilirler? Direnemedikleri ve bizlerin hem geleneksel Türk tiyatrosunu hem de diğer Ramazan geleneklerini nostaljik bir hassasiyetle bilinçli olarak korumaya çalıştığımızı görüyorsunuz. Fakat bugün gelinen noktada çok da ümitsiz olmamakta fayda var. Çünkü yeni nesiller hem bakanlıklarımızın hem de üniversitelerimizin yaptığı projeler sayesinde, başta geleneksel Türk tiyatrosu olmak üzere geleneklerimizle tanışıyor ve gördükleri, öğrendikleri şeyler hoşlarına gidiyor. İnanıyorum ki, asırlardır olduğu gibi geleneklerimiz değişerek, dönüşerek var olmaya devam edecektir” diye konuştu.