Bu proje ile İzmir depremini yaşayan kalp hastalarının travma sonrası stres ve uyku kalitesi belirlenecek
EÜ Hemşirelik Fakültesi bilim insanlarının projeleri TÜBİTAK’tan destek almaya devam ediyor
Bu proje ile İzmir depremini yaşayan kalp hastalarının travma sonrası stres ve uyku kalitesi belirlenecek
Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Özer’in proje danışmanlığını yaptığı, Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı öğretim üyesi Dr. Öğr. Üyesi Hülya Kankaya’nın yürütücü, Hemşirelik Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Emine Karaman’ın araştırmacı olduğu “Yıkıcı İzmir Depremini Yaşayan Kalp Hastalarının Travma Sonrası Stres ve Uyku Kalitesi Açısından Değerlendirilmesi” başlıklı özgün araştırma projesi TÜBİTAK 1002-B Acil Destek Modülü kapsamında desteklenmeye uygun bulundu.
Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, Egeli akademisyenler tarafından yürütülen projelerin TÜBİTAK nezdinde kabul görmesinin sevindirici olduğunu belirterek, “ Akademisyenlerimizin özverili çalışmaları ile her yıl TÜBİTAK’a en çok proje başvurusu yapan ve en çok projesi kabul gören üniversite olmanın gururunu yaşıyoruz. Tam akredite öğrenci odaklı araştırma üniversitemizin en köklü fakültelerinden olan Hemşirelik Fakültelimizin akademisyenleri de yenilikçi bir bakış açısıyla, toplumun ve insanlığın geleceğini ilgilendiren sorunlara yönelik önemli araştırmalara imza atıyorlar. Büyük İzmir depremini yaşayan kalp hastalarının travma sonrası stres ve uyku kalitesi açısından değerlendiren araştırmaları dolayısıyla proje ekibimizi tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum” dedi.
Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi İç Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı öğretim üyesi Dr. Öğr. Üyesi Hülya Kankaya, “Deprem gibi doğal afetler, bireylerin süregiden yaşamını ciddi bir biçimde kesintiye uğratan, yaşam dengelerinin bozulduğu krizleri barındıran, kritik dönemler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemiz bugüne kadar jeopolitik, jeolojik faktörler, yüzey şekli ve iklim etkileri gibi nedenlerle, öncelikle depremler olmak üzere birçok afet türüne maruz kalmıştır. Bir deprem ülkesi olarak, ne yazık ki 2020 yılının Ekim ayında İzmir’de büyük bir felaket yaşanmış ve bahsedilen yıl içinde tüm dünyada meydana gelen depremler arasında bu deprem 119 kişinin ölümüne ve 1053 kişinin de yaralanmasına sebep olmuştur. Yaşanan bu gibi afetler bize çevresel, ekonomik, sosyal ve psikolojik boyutlarda etki etmektedir. Deprem gibi afetlerde bireylerin ve toplumun yaşadıkları sorunlara uyum yapma ve bunların çözümünde kullandıkları baş etme mekanizmaları yetersiz kalmakta dolayısıyla birçok zorlayıcı duygu yaşanmaktadır. Bilindiği üzere kronik hastalıklar da dünyada önde gelen ölüm nedenleri arasında sayılmaktadır. Bu hastalıklar kapsamında da kalp hastalıkları önceliklidir. Dolayısıyla hem depremler hem de kalp hastalıkları ciddi sosyal ve ekonomik yük oluşturmaktadır. Deprem gibi bir felaketin yaşanmasıyla kalp hastalığı olan bireylerde akut ve kronik bir stres tablosu oluşmakta, kardiyovasküler riskte uzun vadeli değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Deprem sonrası ilk sene içerisinde kalp hastalığı gibi kronik hastalıkların prognozlarının kötüleştiği, görülme oranlarının (insidansının) arttığı ve bunun da sağlık maliyetlerinde ve etkinliklerinde yük oluşturduğu görülmüştür. Ayrıca afetler sonrası ciddi uyku bozuklukları ve afet hipertansiyonu gelişebilmektedir. İzmir’de meydana gelen ve geniş bir alanda hissedilen 2020 depreminde kalp hastalığı olan bireylerde farklı ruhsal tepkilerin geliştiği ve bunların da mevcut sağlık problemlerini kötüleştirerek mortalite oranlarını arttırabildiği öngörülmektedir. Kalp hastalığı olan bireylerin deprem mağduru olması ve yoğun stres altında olmaları istendik bir durum değildir. Deprem sonrasında bireylerin, fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçları tehlikeye girmektedir” diye konuştu.
Doğal afetlerden sonra kardiyovasküler hastalıkları yönetebilmek için sağlık sistemlerinin önleyici tedbirler alması, özellikle yüksek riskli olan İzmir için çok önemli olduğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Hülya Kankaya, “Bu nedenle tüm sağlık ekibi üyelerinin özellikle de biz hemşirelerin afetlere bağlı hastalıklar ve afetlerde kronik hastalık yönetimi konusunda bilinçli olmamız gerekmektedir. Bu noktada kalp hastalığı olan bireylerin depreme bağlı stres düzeylerinin ve uyku bozukluklarının belirlenmesinin afet sonrası yaklaşımda (afet kardiyolojisinde) destek olacağı düşünülmektedir. Bu açıdan proje ile yapılmak istenen durum tespitinin gerçekleştirilmesi aciliyet arz etmektedir. Çalışmamızda, yıkıcı İzmir depremini yaşayan kalp hastalarının travma sonrası stres bozukluğu durumları ve uyku bozuklukları ele alınacaktır. Ayrıca, kalp hastalığı olan bireylerde deprem travmasından etkilenme düzeylerinin ve etkileyen etmenlerin belirlenmesine ilişkin bir durum tespitinin yapılması, uyku sorunlarının yaygınlığının belirlenmesi amaçlanmaktadır. Elde edilecek sonuçlar ile kardiyovasküler sağlık hizmeti sağlayıcılarının bu popülasyona dikkatinin çekilmesi hedeflenmektedir. Bu çalışmanın sonuçları doğrultusunda girişimsel bir çalışma planlanması da hedefler arasında yer almaktadır” dedi.