“Efeler için en önemli unsur, sadakat ve namustur”
Ege’den “Batı Anadolu’da Efelik” Semineri
“Efeler için en önemli unsur, sadakat ve namustur”
Berfin Baysan- Pelin Yeşil- Hüseyin Dursun
Ege Üniversitesi(EÜ) İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi ile EÜ Moda ve Tasarım Yüksekokulu iş birliğinde “Küçük Menderes Havzasının Kültürel Unsurlarını Tasarım Öğelerini Aktarılması Projesi Eğitim Seminerleri” kapsamında “Batı Anadolu’da Efelik” semineri düzenlendi.
EÜ Edebiyat Fakültesi Nuri Bilgin Konferans Salonunda düzenlenen seminere EÜ Moda ve Tasarım Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Ziynet Öndoğan, İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Doç. Dr. Olcay Pullukçuoğlu Yapucu, Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı Türk Halk Oyunları Bölümü Emekli Öğr. Gör. Abdurrahim Karademir, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Semineri, Doç. Dr. Olcay Pullukçuoğlu Yapucu ve EÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü doktora öğrencisi Gizem Tunç verdi. Doç. Dr. Pullukçuoğlu Yapucu ve Tunç, seminerde Batı Anadolu’daki efelik kavramının bölge kültürü için önemine değindi.
Efelik kavramının ortaya çıkışından bahseden Doç. Dr. Pullukçuoğlu Yapucu, Batı Anadolu’da efe adıyla ünlenen karakterlerin resmi belgelerde eşkıya olarak tanımlandığını, ancak eşkıya ve efe kavramlarının ayırt edici özellikleri olduğunun altını çizdi. Batı Anadolu coğrafyasının bu tür hareketler için oldukça uygun bir ortam hazırladığını ve bu nedenle vur-kaç, pusu gibi taktiklerle faaliyet gösteren çeteler için Ege dağlarının önemli ve doğal bir sığınak olduğunu belirtti. Efeliğin genç, dinamik, kural dışı hareket etmeye cesaret eden ve sabit bir yaşamı reddeden, kendini toplumun kırsal kesiminden ayırarak özgün kuralların işlediği ayrı bir dünyaya dahil olmak isteyen bir profile sahip olduğunu ama bunun yanında eşitlik ve adaletin tesisinin sorumluluğunu üstlenen aykırı toplumsal oluşumlar olarak tanımlanabileceğini E. Hobsbawm’ın “sosyal eşkıya” tanımlaması ışığında değerlendirdi.
Doç. Dr. Pullukçuoğlu Yapucu, sunumunda, “19. yy. başında efeliğin ilk örneği olarak Atçalı Kel Mehmet’i görürüz. Atçalı Kel Mehmet, zalim Arpaz Beylerine isyan ederek dağlara çıkmış ve kısa süre içinde çevresinde toplanan yüzlerce insanla birlikte tarihe ‘Aydın ihtilali’ olarak geçen bir hareketin önderi olmuştur, ancak imzası yerine geçen mühürde yazan ‘vali-yi vilayet, hademe-yi devlet, Atçalı Kel Mehmet’ tanımlaması bu hareketin devlete değil, zalim yerel yöneticilere karşı yapıldığına işaret eder. Yörük Ali Efe de benzer nedenlerle dağa çıkmış kanun dışı faaliyetlere girişmişken, Ege’nin Yunanlılar tarafından işgal edilmesiyle önce milis olarak işgale direnmiş Kuva-yı Milliye’nin çekirdeğinin oluşmasına katkıda bulunmuş, sonrasında adamlarıyla birlikte Büyük Millet Meclisi ordularına katılmış ve bölgenin kurtarılmasında büyük hizmet vererek İstiklal Madalyasıyla onurlandırılmıştır” dedi.
Efelerin lider olduğu çetelerde hiyerarşik bir düzen olduğuna değinen Gizem Tunç ise “Efeler arasında baş zeybek, zeybek ve kızanlar, yamaklar olarak hiyerarşik bir sistemde yol aldıklarını söylemek mümkün. Ayrıca efeler için en önemli unsurlar sadakat ve namustur. Çeteye alınacak kişiler bir tür sadakat testi yapılarak belirlenir. Ayrıca çeteye katılacak gençlerin soyunda efeliğin ve zeybekliğin olması önemlidir, hatta bazıları bunu zeybek asilzadeliği olarak değerlendirir. Çeteye karşı yapılan sadakatsizlik hareketleri ölümle sonuçlanır. Namus kavramı üzerinden de herhangi bir şikâyetle çeteye gidilirse bunun sonucu da ölüm olur” diye konuştu.
Seminer sonunda Doç. Dr. Pullukçuoğlu Yapucu ve Tunç, katılımcıların sorularını cevapladı.